NEY’İN HİKÂYESİ
Sazlık içindeki kamışlar arasından çıkarılan ney, usta bir
el tarafından usûlüne uygun şekilde kesilir. İçi boşaltılıp, kurutulur. Daha
sonra, ateşle delinerek baş ve son kısmına demir boğumlar yerleştirilir. Bir
müddet bu hâlde bekletildikten sonra ney; neyzenin nefesinden üflenen nefha ile
dînleyenlerin kalbî seviyelerine göre güzel sesler, hayret ve hikmetler yaymaya
başlar.
İnsanlarla ortak kaderi paylaşan ney’in ortaya çıkışı ve
onlar tarafından keşfedilişi hakkında, Mevlevî kaynaklarında şu temsîlî hikâye
nakledilir:
Peygamber Efendimiz (S.A.V), Allah’ın kendisine ihsan ettiği
esrar ve hikmet denizinden bir damlasını, ilmin kapısı Hazret-i Ali’ye de
emânet eder ve:
“Bu sırları sakın ifşâ etme!” diye sıkı sıkı tembihler.
Hazret-i Ali, kendisine tevdî edilen bu emânete tahammül
edemez, altında iki büklüm olur. Sahralara düşer. İçinde sakladığı sırrı bir
kör kuyuya döker. Zaman gelir kuyu suyla dolup taşar. Kuyudan taşan bu sular,
çevresini zamanla bir sazlık hâline çevirir ve burada kamışlar biter. Bu
sazlığın rüzgârda hoş nağmeler çıkardığını fark eden bir çoban, bunlardan bir
tanesini keser ve ondan “ney” yapar. Fakat ney’den çıkan bu ses, o kadar içli
ve yanıktır ki, herkes bu sesin derin, duygulu ve yakıcı nağmelerine tutkun
olur. Onunla ağlar, onunla gülmeye başlar. Çobanın ünü kısa zamanda yayılır ve
Arap kabileleri bu çobanı dînlemek için etrafında toplanmaya başlarlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder